Perşembe günü, hazırlık sınıfını bir dönemde bitirdiği için erken tatile giren Gözdem’in Fethiye’ye dönecek olmasından ötürü (cümleyi nasıl toparlayacağım acaba şimdiden kafam karıştı ) Beşiktaş’ta buluşmaya karar verdik. Beşiktaş otobüsünden indim ve karşıdan karşıya geçmek için ışıklara gittim. “Lütfen bekleyiniz, lütfen bekleyiniz” diye diye adamı sıkboğaz eden otomatik bir sesin eşliğinde yeşil ışığın yanmasını beklerken, yanımda duran üniversite öğrencisi olduğunu tahmin ettiğim iki delikanlının konuşması dikkatimi çekti. Aktarayım:
-Abi ben de kaşınıp duruyorum, alerji oldum yine galiba yaa.
-Bu sefer ne dokundu yumurta filan mı yedin yine?
-Yani çok yemedim ondan değildir herhalde. Sucuk filan da yemedim ama işte…
-Havalardandır belki, bu havayla birlikte bir de kaşındırıcı şeyler yediysen.. Say bakiym ne yedin.
-Abi işte yumurta yiyorum kahvaltıda, sonra günlük yemekler işte. Bir de çok makarna yiyorum.
-Abi makarnadan da olacaksa ölelim yani. Makarna da alerji yaparsa öğrenci milleti yaşayamaz ben sana söyleyeyim. Makarna yap üzerine peynir koy peynirli makarna olsun, makarna yap domates sosu koy al sana domatesli makarna, makarna yap sosisle birlikte ye yoğurtla ye ohoo bir sürü yemek çeşiti işte!
Yani gerçekten de hayran kaldım ne diyeyim. Fazla sırıtmamak için kendimi zor tuttum; anca bu kadar yerinde bir konuşma olurdu. Ne doğru şeyler söyledi ayaküstü Yurt hayatında gerçekten de makarna öğrencinin kurtarıcısıdır. “Şimdi karşıya geçebilirsiniz, şimdi karşıya geçebilirsiniz” sesiyle irkildim ama artık karşıdan karşıya geçmeye o kadar hevesli değildim; halimden memnundum. Ama yanımdakiler çoktan yürümüşlerdi ve içimden arkalarından seslenmek geldi: “Durun nereye? Ne güzel sohbet ediyorduk daha karpuz keseceğğdik?”