Sakın bu karikatüre aldanıp da “hastalık hastası” olduğumu sanmayın. Tamam, biraz olabilirim ama ard arda geçirdiğim hastalıklardan sonra bu kadar da olsun di mi? Yaklaşık 1,5 ay önce çok ağır bir bronşit geçirdim efendim. Ateşim 39’lara çıkar ve inmez, öksürük aksırık tıksırık bütün “ık”lar mevcut, vücudum yorgun ve bitkin.. İşin garip kısmı, ilk defa okulda hissettiğim bu hastalık belirtilerini eve geldiğimde daha şiddetli bir şekilde yaşıyorken televizyonu açtığımda aynı belirtilerin “domuz gribi” için söylendiğini duyup panik olmam. “Domuz gribi öldürüyor“, “domuz gribine dikkat” cümleleri adeta beynimin içinde yankılandı. Bir yandan finallerime çalışmam, bir yandan derslerimden geri kalmamam gerekiyordu. Çok çok yorucu bi programmış bu MBA yahu.. Canımı çıkardı valla. Bütün okul hayatım boyunca bir kere bile telafi sınavına girmeyen ben, master yaparken bu sınavlara girdim. Son senede kısmetmiş
Şurda ne yazıldıysa o azizim, iki adım ötesine gidemezsin.
Bu hastalık bitti, tam 2. güz dönemine başladım, dersler de başladı, bu sefer bağırsak enfeksiyonu çıktı. Haydaaaa!!! Doktorun kapısından ayrılmaz olduk adeta. 1,5 ay içinde 6 kutu antibiyotik bitirmek zorunda kaldım çeşitli hastalıklardan dolayı. Vücudum dengesizleşti, ben de tabi. Artık durup durup ağlıyordum, bir yandan ödevler projeler, bir yandan bu hastalıklar.. En sonunda aniden aklıma bir fikir geldi. Bu dönemi dondurmak ve bu 1,5 aylık dersleri seneye almak! MBA koordinatörümüz Selnur Hanım gayet olumlu karşıladı bu fikri ve öncelikle benim sağlığımın önemli olduğunu söyledi. O kadar sevindim ki bu anlayışına ve o kadar rahatladım ki sonunda rahat rahat dinlenebileceğim bir zamanımın olacağına. Sonuç olarak, 1 ay daha evimdeyim, dinleniyorum. Dinlenmekle kalmıyorum kendimi dinliyorum sürekli. Kötü anlamda.. Artık paranoyak oldum. En ufak bir şikayetim olsa ayy acaba ne oldum yine diyorum. Geçen hafta yine doktora gittik ve son kez birkaç tahlil ve karın bölgesinin ultrasonunu istedi. Bu hafta da onlarla uğraşacağız. Sevgili doktorumuz Serhat bana çok güzel bir cümle söyledi, hala aklımda. Vücudumuz, bazen onun kıymetini bilelim diye ufak hatırlatmalarda bulunuyor bize, demişti. Çok doğru. Bu hastalıktan sonra gerçekten kafama onu bunu takmayacağıma dair söz verdim. O kadar boş şeylere üzülüyormuşum ki anlatamam. 1 aydan beri sürekli hafif bir ateşim vardı ve beni çok rahatsız ediyordu. Her sabah bu ateşin geçmesi için dua ediyordum. Sonra enfeksiyon olayı.. Bu sefer her sabah “Allah’ım, lütfen bugün geçmiş olsun” diye uyanmaya başladım. Ne kadar uzun süredir bu haldeyim tahmin edemezsiniz. Artık sabahları yataktan kalkmaya korkar oldum. Ama düzeliyorum yavaş yavaş sanki.. “Sanki” diyorum, çünkü hala tam anlamıyla bitmiş değil şikayetlerim.
Bu hastalıktan öğrendiğim diğer ders, size bir hastalık tanısı konulduğunda sakın onu Google’dan aratmayın. Çünkü “anneee ben ölecek miyim?!” gibi sorular sormaya başlayabilirsiniz. Vücudun bütün organları birbiriyle o kadar bağlantılı ki neredeki sorun nereyi etkilemiştir bilemiyorsunuz. Bunun için de oradan oraya oradan oraya atlıyor, hastalıkla ilgili bütün sayfaları gezdikten sonra geriye kalan son günlerinizde ne yapacağınızı düşünmeye başlıyorsunuz Lâkin geçen hafta doktora gittiğimde bana dolaylı yoldan “paranoyak” dedi. Ama ben inanmıyorum bir şeyleri paranoya yaptığıma. Hala dengemi tam olarak bulmuş değilim ama bulacağıma inanmaya başladım. Yeter ki çaresiz hastalık olmasın..
Diğer derse gelince, sağlığınız yerinde olduğu sürece hiçbir şeyden şikayet etmeyin. O varken varlığını hissetmiyorsunuz ama bir kere gittikten sonra yokluğunu deli gibi hissediyorsunuz. Annemin ve anneannemin hayatımda hiçbir zaman unutamayacağım ilgisi, Ali’nin anlayışı olmasa depresyonun alâsını yaşardım herhalde. Yine yaşadım gerçi. Hayatımda böyle bir ruh haline girdiğimi hatırlamıyorum. Düşmanımın bile başına gelmesini istemiyorum. Bu arada beni arayan soran ve yardım eden bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. İnsan bugünlerde daha iyi anlıyor hayatındaki insanların değerini.
Son sözüme gelince, son zamanlarda kendim olmaktan çıkan ve bambaşka bir kimliğe bürünen ben, yavaş yavaş kendimi toparlamaya, kafamı dağıtmaya ve kendime zaman ayırmaya başlıyorum. Artık eğlenceden nasibini almayan, sıkıcı, rutin bir Tığç olmak yolunda ilerlerken kendime tam zamanında “dur” diyorum! Ve duruyorum.